Ulukışla İlçesinin ilk müftüsü olan Mehmet Bahaeddin (01/07/1879-11/07/1960) 1879 yılında Ulukışla-Maden (Hamidiye) Kazasının Ömerli Köyünde doğdu. İlk tahsilini Ömerli köyünde yaptı. Ömerli Medresesi hocalarından olan dedesi Topal Hoca’dan Kur’an-ı kerim öğrendi. Ömerli köyü ve Ömerli köyü Karıncadağ yayla medresesine devam etti. Babası Mehmet Efendi’nin yönlendirmesi ile Kayseri vilayetine gitti. Kayseri medresesinde öğrenime başladı ve burada kişiliği, karakteri ve üstün zekâsı ile hocalarının dikkatini çekti, sekiz yıl okuduktan sonra birincilikle mezun oldu. Kayseri medresesinde Osman Hoca’dan icazet aldı. Ömerli köyüne döndü.Osman Efendi’den aldığı icazet ile çalışmaya başladı.
• 11 Nisan 1323 (1905) tarihinden 4 Mayıs 1325 (1907) tarihine kadar İki yüz kuruş maaşla Hamidiye Kazası Bidayet Mahkemesi Azalığı yaptı.
1326 (1910) tarihinde Maden- Hamidiye kazası Ulukışla İlçesine taşındı. Kaza merkezi Ulukışla oldu. Hamidiye İlçe İdare Kurulu Üyesi olan Melek Ağa, İbrahim Kuzum Ağa ve Mehmet Ağa, Gökşan Ağa, Hüseyin Ağa, Seceaddin Ağa, Osman Ağa, Abdurahman Ağa’nın girişimi ile Şeyhülislam Ürgüplü Hayri ve Ayan azasından Galip ve Konya Mebusu Salim beylerin (Delaleti) yol göstermesi, önderlik etmesi ile 1326 (1910) tarihinde Maden’den kaza vasfı Ulukışla’ya nakledilmiştir.
Maden- Hamidiye kazasında Belediye Başkanı ve Kaza İdari Heyeti’nin 4 üyesinden ikiside Ermeni idi. Hamidiye Kazası özellikle yaz aylarında Trabzon bölgesinden gelen binlerce Ermeni maden işçisiyle dolup taşıyordu. Burada Ermeni nüfusunun artması, Ermenilerin şımarmasına ve kaza yönetiminde de çoğunluğu sağlayarak Türklere karşı baskı uyguluyorlardı.Kaymakam da pasif kalıyordu. Bu durum kaza merkezinde huzursuzluklara neden oluyordu.
Müftü Bahaeddin bu duruma açık tepki gösteren kişilerdendi ve Kaza vasfının Ulukışla’ ya taşınmasını ağalara öğütleyen kişidir.
• 29 Haziran 1330 (1914) tarihinden 22 Şubat 1330 (1914) tarihleri arasında iki yüz kuruş maaşla Ulukışla Bidayet Mahkemesi Azalığı görevini yürüttü.
• 22 Şubat 1330 (1914) tarihinde Şeyhülislam Mehmet Esat Efendi tarafından 742 nolu sicil ile ve yedi yüz kuruş maaşla Ulukışla Müftüsü olarak atandı.
Ulukışla İlçesi’nin ilk müftüsüdür.
Ulukışla Müftülüğü görevini sürdürürken öğrenim gördüğü Kayseri medresesi hocalarından ve arkadaşlarıyla ilişkisini kesmedi. İcazet aldığı Osman Efendi tarafından Kayseri’den Alim Efendi, Ankara Müftüsü 7 Mehmet Rıfat (Börekçi) , Konya’dan Rıfat Efendi, Adana’dan Abdullah Faik Efendi, Mehmet Hamdi Efendi, Mersin’den Naim Efendi, Hacı Ali Sabri Efendi, Kırşehir’den Müfit Efendi ile tanıştırıldı. Bu kişilerle sürekli mektuplaşırdı. Ahmet Hamdi Akseki 8 Ulukışla Müftüsü Mehmet Bahaeddin Efendinin gönderdiği milli mücadele ile ilgili görüşlerini yazdığı mektupları saklayarak Ankara’da bazı TBMM üyelerine okuduğu söylenmektedir.
Ömerli Medrese’si kütüphanesinden de yararlanarak “Haçlı Seferleri” hakkında araştırma yapmıştır. “Osmanlı İmparatorluğunun yüzüncü Haçlı Saldırısı sonucu yıkıldığını” sık sık belirten müftü efendi, “saldırının Türkleri tarih sahnesinden yok edene dek bitmeyeceğini” söylemiştir. Ulukışla Müftüsü Mehmet Bahaeddin Efendi, “İstiklalsiz din olmaz” diyerek ülkemizde ilk defa Ulukışla İlçesi’nde oluşturulan Kuvay-ı Milliye teşkilatı içinde görev aldı. İşgalin bir ‘Haçlı’ saldırısı olduğunu söyleyerek yedi düvele karşı milli mücadeleye başladı.
• 15 Eylül 1335 (1919) tarihinde Ulukışla Müdafa-i Hukuk Cemiyeti İrşat Heyeti Reisliği’ne seçildi.
• 15 Şubat 1336 (1920) tarihinde Ulukışla Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Reisliği’ne seçildi.
• 15 Ocak 1340 ( 1924) tarihinde Ulukışla Halk Fıkrası Mutemetliği’ne seçildi.
• 1340 (1924) yılında Şer’iye ve Evkal vekâleti bünyesindeki “Heyet-i İtfaiye” , “Tetkikat ve Te’lifat-ı İslamiye Heyet-i” ve Efkaf Şurası’nca yürütülen hizmetleri ifa etmek için oluşturulan Diyanet İşleri Reisliğine bağlı sekiz kişiden oluşan Müşavere Heyeti Azalığı’na seçildi.Oluşturulan ilk Müşavere Heyeti üyeliğine üçüncü sırada Diyanet İşleri Başkanı olan Ahmet Hamdi Akseki’den sonra ikinci sırada Müftü Mehmet Bahaeddin Efendi seçilmiştir.
• 1340 (1924) yılından başlayarak 12 Mayıs 1929 tarihine kadar Ulukışla Teyyare Şube Reisliği yapmıştır.
• 17 Mart 1926 tarihinde milli mücadelede gösterdiği kahramanlık, üstün hizmet ve fedakârlıktan dolayı 3516 sayılı İstiklal Madalyası ile taltif edilmiştir.
Devlet işgale baş eğmeyi emrederken, hükmü kalmamış padişahın hükümsüz fetvasını hüküm,süz sayıp kafa tutan müftü Kuvay-ı Milliye'ye destek veriyor diye şikâyet edildi. Şeyhülislam Haydarizade’ ye istifa etmiyorum, ben Ulukışla halkının müftüsüyüm, halkımın, kuvay-ı Milliye’nin yanındayım diye yazılı tepki gösterdi.
İlçedeki Yukarı Cami (Akcami) ‘de halkı toplayarak Mustafa Kemal Paşa’ya, Ankara Hükümeti’ne, Kuvay-ı Milliye’ye destek olunması için fetva verdi. Milli Mücadele süresinde kumar oynanmasını, içki içilmesini, kavga edilmemesini, hırsızlık yapılmamasını, belirlenen saatlerde sokağa çıkılmamasını, yetim, kimsesiz ve sahipsiz kişilere, asker yakınlarına, şehit ailelerine kötülük yapılmasını yasakladı. İzmir’de şehit olan Müslümanların ervahına itlaf edilmek üzere camii de mevlit okuttu. Kuvay-ı Milliye’ye destek veren gazetelere abone oldu ve bu gazetelerin ilçede okunmasını sağladı. Camii de halka sürekli konferans verdi ve halkın bu konferanslara katılması emretti. Kaymakamı tutuklattırarak ilçeden uzaklaştırılmasını sağladı. Cephelerde yer alan askerlerin ailelerinin tüm ihtiyaçlarını karşılattırdı. Kuvay-ı Milliye’nin tüm çalışmalarını, faaliyetlerini, gelir ve giderlerini kayıt altına aldırdı. Hiçbir şaibeye, haksızlığa ve usulsüzlüğe meydan vermeden cephedeki askerlere dağıtılan sigara kâğıdını dahi tutanaklara geçirttirdi. El konulan her şeye Kuvay-ı Milliye için alındığına dair belge verdirtti. Her görev için ayrı ayrı komisyonlar kurdu. Kendisine bağlı İstihbarat Teşkilatı kurdu ve bu teşkilata Posta Telgraf heyeti ile Emniyet heyetini bağladı. Maliye kasasına el koydu buradan elde ettiği paraları oluşturduğu Maliye Şubesine aktardı ve tüm gelirleri burada topladı. Mustafa Kemal Paşa’ya Amasya’da iken para yardımı yaptı. Mustafa Kemal Paşa’ya bölge ile ilgili her türlü bilgi akışını sağladı.
Sivas Kongresi devam ederken Ulukışla’ya gelen Mustafa Kemal Paşa ile bizzat tanıştı.Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Karınca dağ’dan Pozantı İlçesi’ni gözledi ve burada düşman hakkında bilgi aldı. Ulukışla İlçesi’nde nerelerde mevzi oluşturulacağı birlikte belirlendi. Adana,Antep, Maraş ve Urfa’nın işgal edilmesi üzerine ilçeden tepki gösterilmesini sağladı, bu konuda protesto telgrafları çekti, buralarda şehit olanlar için ayrı ayrı mevlit okuttu. Düşman keşif birliklerini yanıltmak ve korkutmak amacıyla Ulukışla çevresindeki dağlara soba borularını yerleştirerek topçu bataryaları görünümü verdirtti. İlçede Emniyet heyetine bağlı olarak silahlı devriye ve nöbetçileri oluşturdu. Bölgedeki Milli Mücadele’ nin başarılı olabilmesi için Ulukışla ve çevresindeki halkın sevdiği ve saydığı önemli şahsiyetlerin ismini Mustafa Kemal Paşa’ya bildirerek bunların bir şekilde Kuvayı Milliye yanlısı olmasını sağladı. Mustafa Kemal Paşa’nın Kamışlı’ya gelmesini ve burada Kasım Hoca ile görüşmesini daha sonra Kamışlı üzerinden Ömerli köyüne gelmesini ve burada Ahmet Hoca ile görüşmesi bu istemler sonucu gerçekleşti. Mustafa Kemal Atatürk Sivas Kongresi esnasında inceleme yapmak üzere Kayseri üzerinden Kamışlı Köyüne gelmiş, daha sonra Kamışlı üzerinden de Ömerli Köyüne gelerek Ahmet Hoca’nın evinde görüşmeler yapmış, ülkenin içinde bulunduğu durumu ve padişahın yapacağı bir şey olmadığını, Kuvay-ı Milliye’ye destek vermesini istedi ve olumlu cevap alarak buradan ayrıldı.Ahmet Hoca Atatürk’le görüşmesinden sonra “bir gecede saçlarım ağardı” demiştir. Bu kişi müftünün eniştesidir. Mehmet Hoca ve Kasım Hoca’nın da milli mücadeleye katkısı büyük olmuştur.
Ulukışla İlçesi’ni teslim almak üzere gelen Fransız Binbaşısı Leroux’u ilçeden kovdu.Fransız subayı trenle Ulukışla İlçesi’ ne geldi. Ulukışlalı Kuvay-ı Milliyeciler Fransız askerlerinin bulunduğu katarı Ulukışla İstasyonu’nda abluka altına aldılar. Fransız subayının elinde, Dâhiliye Nezareti’nin Fransızların Ulukışla’daki ikametinin muvakkat ve asayişi temin etmek için olduğu, bu sebeple kendilerine kolaylık gösterilmesi ve her türlü misafirperverlik ve asar-ı mihmannüvazinin diriğ edilmesi emri vardı. Fransız zabiti bu emri tebliğ etmek ve kıtalarının yerleştirileceği yerleri tespit etmek üzere Ulukışla’dan bir heyeti vagona davet etti. Katar Fransız askeri dolu idi. Müftü Bahaettin Efendi, beraberinde Posta Müdürü Şakir, Belediye Reisi Küçük Hatip Süleyman, Hoca Ahmet, Başağazade Ahmet Efendileri alarak gitti. Müftü Fransız Binbaşısı’nın azametli ve amir tavırlarıyla söylediklerini dinledikten sonra:
“Biz aşayışı kendimiz temin ederiz. Eğer devletimiz bundan aciz ise halkımız güvendiği ve içinden çıkaracağa kimselere bu vazifeyi verir, yaptırır. Dini düşüncesi, bayrağı bizden gayrı olan bir milletin idaresi altında yaşayamayız. Dâhiliye Nazırı sizlere işgal ettiğiniz İstanbul’da sizlere kafi miktarda misafirperverlik gösteriyor. Sizinle dört senedir harp ediyoruz. Birçok cephelerde talihinizi denediniz. Birbirimizi iyi tanıyoruz. Fuzuli yere kan dökmeyelim. Sizi Ulukışla’da alıkoyamayız. Şu yaşıma başıma bakma… Namaz seccadesini de yanıma alır, dağa en önde ben çıkarım. Buranın taşı ve toprağı da sizi barındırmaz. Evlerinizde karılarınız, çocuklarınız, sizleri bekleyen ana-babalarınız var zannederim. Burası Arabistan değil, Türkiye’dir. Bu topraklarda ancak Türk’ün kemiği sızlamadan yatar’.der.
Fransız Binbaşı önce şaşırmış, fakat karşısındakilerin kati hareket kararlarından ürkmüştü. Kaymakamı aratmış bulduramamıştı. Çünkü Babıâli’nin adamı olan kaymakamı mülazımı evel Tahsin Bey tevkif edilmiş merkezi Niğde olan ikinci tümen karargâhına gönderilmişti. Müftü hayatını temin ve taahhüt ederek Fransız Binbaşısı’ndan bir teğmenin yanına verilmesini, kasabanın müdafaa hazırlıklarını kendi gözleriyle görmesini istemişti.Hakikaten ellerinde silahları olan müdafiler, istasyon civarında mevzilerde idiler. Fransızlar bu kati karşı koymadan çekinmişler, gece geç saatlerde trenle Adana’ya doğru geri dönmüştüler.İşte bu Müftü Bahaeddin Efendi, daha sonraki mücadelelerde şehit düşmüştü.Milli Mücadele’nin kazanılmasından sonra müftülüğe devam eden Bahaeddin Efendi, her vaazında ‘Anadolu Müslüman Türk’ün son vatanıdır, bu vatanı koruyun ve kıymetini bilin’ diye telkinlerde bulunmuştur.
Diyanet İşleri Reisliği Müşavere Heyeti toplantısında Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’nın İstiklal Madalyası almaya hak kazananların teşmil kararlarını tatbik için tamım yayınlamamıza rağmen, aralarında Ulukışla Müftüsü’nün de bulunduğu bazı müftülerimiz neden gelmiyorlar serzeniş mesajına karşı, Müftü Bahaeddin Efendi: ‘Ben kutsal ve yüce dinimin gereğini yerine getirdim. İstiklalsiz din olmaz. Türk ve Elhamdülillah Müslüman bir kişi olarak milli mücadeleye katıldım. Yapılan vazifenden gayri değildir ki takdir ve tescile layık olsun. ’ diyerek çok büyük bir özveride bulunmuştur.
Cumhuriyetin ilanından sonra Ata Bey teşvikiyle bugün öğretmen evinin altındaki evini inşa ettirdi. Evinin bir odasını ölene kadar müftülük binası olarak kullandı.Her zaman zalimlerin karşısında olmuştur. Halka elinden geldiğince her konuda yardımcı olmuştur. Siyasetten uzak durdu. Halka Türk Milliyetçiliği’ni öğütledi. Her dini bayramlarda olduğu gibi milli bayramlarda da halkla birlikte bayram kutlamalarına katılır, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü , silah arkadaşlarını, şehitlerimizi ve gazilerimizi minnet ve şükranla yâd ederdi. Onlar için özel günlerde mevlitler okur ve dualar ederdi. Milli Mücadele kullandığı Türk bayrağını ve Kur’an-ı Kerim-i müftülük odasında itinayla sakladı. Ulukışla İlçesi’ ne ilk defa Kur’an kursu binası yaptırdı.Ulukışla İlçesin’de içme suyu sıkıntısının yaşandığı yıllarda ilçemize yaylaya gelen Ceyhanlı Selim Aytemur isimli hacıyı ikna ederek ikinci kez hacca gitmek için ayırdığı parayla ilçeye Gursak’ın ağılı mevkisindeki kaynaktan su getirilmesine ve Ziraat Bankası’nın köşesine üç musluklu çeşme yapılmasına vesile olmuştur. Ceyhanlı Hacı, Müftü Efendi’nin telkinleri üzerine birkaç hac parası harcayarak hayırlı bir iş yapmıştır. Bu çeşme bugün yıkılmıştır. Belediye binası önünde bu adla temsili bir çeşme yapılmıştır.
İlçemize ilk mektebin açılmasını sağladı. İnkilap İlköğretim okulunun yapılması için çaba gösterdi, halka okula yardım yapmaları için telkinlerde bulundu. Müftü Efendi, ‘Balkanlarda milliyetçilik hareketinin doğması kiliselerin eseridir. Bizim medrese ise Türkçülüğü, Türkçülük hareketini Arap kültürüyle bastırma, boğma ve yok etme gafleti içinde olmuştur. Çağa, değişen zamana ayak uydurmama, gözleri kapamanın bedelini kendisini ve Türk maneviyatını perişan ederek, geciktirerek ödemiştir. Benim Kayseri medresesinde gördüğüm sekiz yılın dört yılı heba olduğuna inanıyorum, boş şeyler öğretildi’demiştir.
Medreseler, tekkeler ve zaviyeler konuşunda Niğdeli Hayri Efendi’ye, Ahmet Hamdi Akseki’ye, Mustafa Fehmi Efendi’ye, Abdullah Azmi Efendi’ye mektup yazarak görüşlerini bildirdi.Medreselerin kapatılmamasını, fakat mutlaka ıslah edilmesini, Türkçülük esaslarının öğretilmesi için dersler konulmasını istedi. Ahmet Hamdi Akseki tarafından eğitim ve öğretim alanındaki yenilikler hakkında bilgilendirilmesinin ardından yeniliklerin savunucusu olmuştur.
Müftü Mehmet Bahaeddin yaşamı boyunca sade bir hayat sürdü. Milli Mücadele süresince yaptığı hizmetler yanında kırk altı yıl ilçemizde müftülük yapmıştır.Mehmet Bahaeddin ismi torunu Mehmet Barış Öğüt tarafından 2004 yılında Ulukışla Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan Tapuda İsim Tashihi davasıyla Esas No: 2004/ 51 Karar No: 2004/105 sayılı kararla Mehmet Öğüt olmuştur.
Mezar taşında yer alan bilgiler ise müftünün yazılı vasiyeti üzerine yazılmıştır. “Şu Ulukışla kazasında 46 yıl müftülük yaptım vazifemde doğrulukla geçti hayatım nihayet rihlet et emrin bu fenadan ayırdı beni kulun Mehmet ÖGÜT’ün ahiretini mamur eyle Allah’ım” diye mezar taşında yer alan bu sözler çok şeyler anlatmaktadır. Müftü sanki unutulacağını bilircesine kendisi mezar taşına bunun yazılmasını isteyerek tarihe not düşmüştür. Babasının yaptığı hizmetleri takdir etmeyen Ulukışla halkına sitem edercesine, Cumhuriyet döneminin ilk öğretmenlerinden olan Mehmet Said Öğüt hoca ‘Beni Ömerli köyüne, dedemin yurduna gömün.’ demesi de çok şeyleri ifade etmektedir. Başta bu kutsal vatan topraklarını bize vatan olarak bırakan Yüce Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, onun silah arkadaşlarına, kanlarıyla aziz vatan toprağını vatan yapan, ay yıldızlı bayrağıma renk veren aziz şehitlerimize, kahraman gazilerimize, yaşadığım topraklardan düşmanı geçirmeyen, kurtuluşun ve Cumhuriyetin manevi mimarı, İstiklal Madalyası sahibi, Gazi Müftü Mehmet Bahaeddin ÖĞÜT’e Allah’tan Rahmet, yaşayan gazilerimize minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz.