Mondros Mütarekesi Osmanlı döneminin sonunu hazırlamıştır. Bu antlaşmada çok ağır hükümler yer almaktadır. Bunun neticesinde İstanbul, İzmir, Samsun, Trabzon, Adana, G. Antep, K.Maraş, Ş.Urfa gibi Anadolu toprakları işgal edilmiştir. Doğudan Batıya, Güneyden Kuzeye hızla yayılan işgal kuvvetlerine rehberlik eden Ermeni ve Rum çeteleri yağmalama, işkence, zulüm ve katliamlar yapmışlar. Tarihin hiçbir döneminde böyle bir insanlık dışı muamele görülmemiştir.
Bu onur kırıcı işgale karşı top yekün bir mücadelenin başlaması gerekiyordu. Bunun adına da Kuva-i Milliye dendi. Erzurum, Sivas ve Amasya’da yapılan toplantılarda alınan kararlar neticesinde Ankara’dan Anadolu’ya şu mesaj gür bir sesle duyuruldu “Vatan bir bütündür, parçalanamaz” Bu ses, Türk milletinin ortak sesidir. Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları bu kararın altına imza koydular. Düzensiz ama yürekli, tecrübesiz fakat ölümüne mücadele irade ortaya kondu. Bu zafer, tek başına askerin zaferi değildi. Köylüsüyle, kentlisiyle, kadını, erkeği, yaşlısı, genci bu mücadelede yüreklerini ortaya koydular.
Kuva-i Milliye Esnasında Ulukışla
Milli mücadele döneminde Mustafa Kemal Paşa, Suriye’den kendisine bağlı ordu birlikleriyle Adana’ya geldi. Mondros Ateşkes görüşmelerine katıldı. Gülek Boğazı ve Toros tünellerinin denetiminin Türk ordusunda kalması için çaba gösterdi. Bu alandaki gayretleri sonuçsuz kalacağını anlayınca, ordunun elinde bulunan silahların halka dağıtılması ve belli merkezlerde toplanması için emir verdi. Hatta bir kısım silah ve mühimmatı çok önemli bir bölümünü Ulukışla Kervansarayında depolamaya karar verdi.
10 Kasım 1918’de Adana’dan İstanbul’a trenle hareket eden, Ulukışla’da mola veren Mustafa Kemal Paşa, burada bir bayram şenliği içinde coşkuyla karşılandı. Paşa sevk edilen silah ve mühimmatını kervansarayda depolanmasını bizzat denetledi. Ulukışla halkı ve şehrin ileri gelenleriyle görüşüp, ülkenin kurtuluşu için düşüncelerini onlarla paylaştı.
Rumeli şivesiyle Ulukışla halkına hitabeden genç General, Anadolu’daki Kuva-i Milliye teşkilatlarından birisi, Ulukışla’da kurulacak, sevk edilen silah ve mühimmatla oluşturulan müfrezeler Fransızları Karboğazı ‘nda durdurarak belki de tarihte hiçbir askeri birliğe nasip olmayan bir başarıyı gösterecekti. Öylede oldu.
Ulukışla-Ereğli-Karaman istasyonlarının Fransız işgaline ilk tepki Ulukışla halkından gelmiştir. 1919 yılında Niğde II Tümen Komutanlığının görevlendirdiği Teğmen Tahsin’in önderliğinde Ulukışla’da tabur komutanlığı kuruldu. Paşaağazade Ahmet bu teşkilatın başına getirildi. 1. Bölük Komutanlığına Gökşen Yakup, 2. Bölük Komutanlığına Deli Hüseyin (Muhtar Hüseyin Ağa), 3. Bölük Komutanlığına İmam’ın Kemal, 4. Bölüğün başına yine Ulukışlalı biri atandı. Bunlardan Deli Hüseyin’in subaylıkla hiç ilgisi yoktur.
Bu teşkilatlanmalardan sonra Kuva-i Milliye teşkilatı planlı programlı çalışmalarına başladı. Geceli gündüzlü yorulmadan, bıkmadan çalıştı. 1. Bölük, hanın içinde yerleştirildi. Alihoca köyünden Fettah Çavuş, Fransızca bildiği için Türk komutanlığından aldığı emri Fransız komutanına iletti; “Dağların ve ormanların arası Kuva-i Milliye askerleriyle kaynıyor. Eğer derhal teslim olursanız güvenli bir şekilde Çiftehan’da bulunan Fransız birliğine teslim edileceksiniz, aksi takdirde buradan kurtuluşunuz imkansızdır” diye uyarıda bulundu. Çünkü Çiçek sekisi ve yamaçları Kuva-i Milliyeciler tarafından tutulmuştu.
Sonunda Fransız komutanı, Fettah Çavuş’un sözlerine inandı. Arabalara bindiler. Karaca’nın Ali ve Çolak Süleyman’ın kontrolünde Çiftehan’daki birliklerine götürüldüler.
İşgal altındaki Ereğli ve Karaman istasyonlarına Ulukışla halkı yardım elini uzattı. Her iki ilçeye süvarileri gönderip oraların kurtuluşuna da destek verdi. 1919’da Ulukışla hanı ağzına kadar silah ve cephaneyle doluydu. Hükümet İngiliz ve işgal devletleriyle yaptığı anlaşma gereğince “Türk askerlerini terhis edecek, kervansarayda bulunan silah ve mühimmatı İstanbul’a eksiksiz gönderecekti.
Ulukışla’da bulunan Kuva-i Milliye’nin kurmay heyeti bu silahları düşmana teslim etmek istemedi. Taşıma işini yapacak trenlerin kömürü kalmadığı için silah sevkiyatının gecikeceği, Samsun’a vapur gönderildiği takdirde, kara vasıtasıyla Samsun’da silah teslimatının yapılması daha kolay olacaktır” diye telgraf çekildi. Bu teklife uygun cevap verilince silahla mühimmat 60-70 arabaya yüklenip Niğde ve Kayseri, oradan da Mustafa Kemal ‘e verilmek üzere Samsuna ulaştırıldı. Böylece Ulukışla önemli bir görevi daha yerine getirmenin mutluluğunu yaşadı.
Diğer il ve ilçelerde henüz Kuva-i Milliye kurulamazken Ulukışla ve köylerinde halk örgütlenip kendi imkanlarıyla sağladıkları silahlarla 320 Fransız’ı öldürdü. Burada Hüseyin Çavuş, Hacı İbrahim, Kopuncu’nun Hacı, Gıcır Mehmet, Köle’nin Durmuş, Kınoğlan’ın Halil, Hacı Ali’nin Osman Çavuş, Çoban İbrahim, Kulaklının İbrahim, Kabakçıoğlu Mustafa, Gökşen’in Hasan, Güneşli Hacı, Kayserili Ali, Ulukışla Kuva-i Milliye gücüne katıldı ve düşmana karşı amansızca mücadele ettiler.
Yedinci Ordu Komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1918 yılı Kasım ayında gizlice Ulukışla’ya gelmiştir. Ulukışla İlçesi ve Toros Tünelleri Sevr anlaşması içinde yer almaktadır. Ulukışla ilçesinin stratejik konumunu görerek Başkumandanlık Erkanıharbiye Riyasaseti Ulukışla ve Toros tünellerinin Sevr Anlaşmasından çıkartılmasını istemiştir. Düşmanın asıl gayesi buradan geçip İtalyanlarla Konya Ovasında birleşip, Anadolu’yu tamamen işgal etmektir.Bu bakımdan ilk Kuva-i Milliye Hareketinin temeli Ulukışla’da atılmıştır diyebiliriz.
Mustafa Kemal Paşa, 20 Temmuz 1920 tarihinde yanında Fevzi (Çakmak) Paşa ile birlikte trenle yeniden Ulukışla’ya gelmiş, iki gün süren Milli Teşkilatlar Güney Cephesi Konferansı’na başkanlık yapmıştır.
Bundan bir müddet sonra Mustafa Kemal Atatürk, arkadaşı Albay Arif Bey’i Ulukışla İlçesinde Kuva-i Milliye Örgütünün başına komutan olarak gönderdi. Daha sonra Mustafa Kemal Paşa Ulukışla’ya birkaç kez gizlice gelerek denetimlerde bulundu. Kuva-i Milliye esnasında Ulukışlalı demirciler kılıç, kama, pala, silah yaparak cepheye gönderilmek üzere destek ve katkıda bulunmuşlar.
Topyekun Bir Mücadele
Türk Kurtuluş Savaşının en önemli özelliklerinden biri de millet olarak topyekün savaşa katılmaktır. Onun için tüm Anadolu insanı savaşı kazanmaya azmetmiş ve zafere kadar da bu durum devam etmiştir.
Mareşal Fevzi Çakmak, “Kuva-i Milliye” konusunda bir soru ile karşılaşınca şu cevabı vermiştir: “Mondros Mütarekesi’nden sonraki dönemde, bir uçaktan Anadolu’ya bakılsaydı yer yer yanan ateşler görürdünüz. Bunlar pırıl pırıl yanan çoban ateşleridir.”
Buradaki çoban ateşlerinden maksat “Kuva-i Milliye meşalesidir”. Haçlı ordularının ağzını sulandıran olay, yıllardır yapılan savaşlarda yenilgiye uğrayarak bitmiş ve tükenmiş sandıkları Kuva-i Milliye ateşi, bir milletin yeniden şahlanışıdır Toroslarda yakılan çoban ateşleri ile Anadolu’da erkeği, kadını, yaşlısı, genci, din adamlarıyla büyük bir kahramanlık destanı yazılmıştır. Analar ekmek yetiştirmiş, genç kızlar su taşımış ve yiğitler düşmana kurşun atmışlardır.
Toroslarda ki çoban ateşlerini yakanların arasında Ulukışlalı Kuva-i Milliye çilerin hizmeti büyüktür. Yıllardır süren savaşlarda yorgun düşen Anadolu insanı yoklukla, kıtlıkla, hastalıklarla uğraşırken bile kısa sürede eksiklerini tamamlayıp düşmana karşı gelmenin bir yolunu bulmuştur.Toroslarda Yörük diye tabir ettiğimiz milislerle Ulukışlalı Mücahitler, düşmana karşı sert bir şekilde direnmişlerdir.
Toroslarda göçebe yaşayan Türkistanlı Hacı Yoldaş, Ulukışlalı mücahitlerle birlikte savaştı. Bir baskın sırasında eline geçirdiği otomatik tüfekle milli kuvvetlere çok yardımda bulundu. Demir yollarında kurduğu pusularla düşmana kayıplar verdirerek “Otomatikçi Hacı Yoldaş” olarak ün yaptı. Kavaklıhan zaferinde büyük emeği olan Hacı Yoldaş, girdiği bir çatışmada şehit düştü. Onunla birlikte 16 Türkistanlı da şehit oldu.
Ulukışlalı Kuva-i Milliyeciler, Gülek Boğazı koridorunu kontrol altında tutmaktadır. Çukurova, Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Niğde’de bulunan 41 ‘inci tümen, Pozantılı gönüllüler ve Ulukışlalı mücahitlerle Kuva-i Milliye teşkilatını harekete geçirmiştir.Fransızlar Torosları aştıktan sonra Ankara’ya rahat gitmeyi planlanmış, ancak gelişmeler onların düşündükleri gibi olmamıştır. Ulukışla’dan gelen 50-60 fedai vatanperver ile Pozantılı gönüllüler burada iyi bir tahkimat yapmışlardı.Aladağların güney ve kuzey bölümleri ile Gülek Boğazı’nın iki yakasına Ulukışlalı neferler siper almışlardır. Fransızlar emin bir şekilde ilerlemektedir.Fransızların Kozan Yahyalı istikametinden İç Anadolu’ya hareket ettiklerini haber alan 20’nci Kolordu Komutanı A. Fuat Bey’in Çukurova Bölge Komutanı Kemal Bey’e verdiği emirde;“Niğde Bölgesinde tertip edilen müfrezeler, kararlaştırıldığı gibi Karaisalı bölgesine gideceklerdir. Yahyalıda bir nizamiye bölüğü ile milli müfrezeler, Sis dolaylarına hareket edeceklerdir.”Burada bazı Ermenilerin Fransızlara rehberlik ettiği tespit edilmiştir.
Yıllarca bu milletin ekmeğini yiyen bu nankör insanların yaptıkları affedilemezdi. Bunu haber alan Niğde 41 ‘nci Tümen Komutanlığı, Şükrü Efendi komutasındaki bir taburu bölgeye gönderdi. Birlik, Yahyalıda halkı teşkilatlandırdı. 41’nci Tümen Komutan Yardımcısı Yarbay Mümtaz Bey’in bölgeye gelip komutayı ele almasından hemen sonra düşmanla çatışma başladı ve kısa sürede düşman askeri imha edildi. Fransızlara yardım eden Ermeniler ihanetlerinin bedelini ağır ödediler.Niğde’nin askeri teşkilatı hem Yahyalı istikametinden gelen düşmanı durdurmuş hem de Pozantı cephesini takviye etmiştir. Cephane ve iaşe eksikliğini iyiliksever insanlardan temin ettiği temel besin maddeleri yanında, nakil vasıtaları, araç-gereç ve giyecek maddeleri, ihtiyaç duyulan yerlere göndermiştir.Toroslar’ın yalçın kayaları arasında, hiç kimseden yardım almadan bir avuç Ulukışlalı Fransız ordusuna karşı direnmiş, düşmanın Anadolu’ya geçişine fırsat vermemiştir
.
Ulukışla, yüzyıllardan beri yiğitliği ile bilinen Türkmen, Türkmen olduğu kadar da mert insanların yaşadığı bir yerdir. Bu bölgenin insanı vatanı, milleti, devleti için her türlü zorluğa katlanabilecek güçlü bir yüreğe sahiptir. Onun için Anadolu’da ilk Kuva-i Milliye örgütünün sesi buradan yükselmiştir. Fransızlar kesinlikle Pozantı’da vurulmalıydı. Ulukışlalı 40 fedai, 4000 kişilik Fransız ordusunun bulunduğu konaklama yerini akşamın karanlığında sardı ve aniden fırtına gibi esti. Gözü dönmüş Fransız askerine iyi bir ders verdiler.
Mersin Belediye Başkanı Ahmet Hallaç, Atatürk ile ilgili bir anısını anlatırken; “Mustafa Kemal Atatürk’ün bindiği aracın lastiği Ulukışla’da patlar. Mersin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti bir lastik temin eder fakat göndermek konusunda sıkıntı çeker.
Ahmet Hallaç, Karaduvarlı Ahmet Çalış aracılığıyla ve bir saman çuvalı içinde lastiği Karaduvar’a gönderir. Gudubes Kalesi’ndeki bir Milli Kuvvetler müfrezesine teslim edilen lastik, Milli Kuvvetler tarafindan Ulukışla’da Atatürk’e ulaştırılır. Bunun üzerine Atatürk, Ahmet Hallaç’a bir teşekkür mektubu gönderir.
Devlet Arşivlerine Göre Ulukışla’da Milli Mücadele
Büb-ı Ali Dahiliye Nezareti, Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti
Şube: Kalem-i Hususi, Hususi: 1816
Hariciye Nezareti’ne
Özet: Adana ve civarında Müslüman ahalinin Ermeniler tarafından tecavüze maruz kaldığı ve birçok Müslüman’ın kurşuna dizildiğine dair.
Adana ve civarındaki Müslüman halka karşı Ermeniler tarafından yapılan saldırı ve tecavüzlerin gittikçe arttığı, Adana mutasarrıfı adını taşıyan Fransız kumandanlarından Normand tarafından birçok Müslüman’ın Adana’da kurşuna dizdirildiği, Fransız askeri olarak Antep ve Maraş’a gönderilen Ermenilerin Müslüman kadınlara alenen tecavüzde bulundukları, Maraş’ta Ermenilerin Müslüman halktan birçoğunu katlettikleri ve diğer bazı olaylara dair Ulukışla Emniyet Müfettişliği’nden gelen iki ayrı yazının birer sureti ekte gönderilmiştir. Arz olunur.
16 Kasım 1919
Dahi1iye Nazırı Adına, Müsteşar Keşfi
Bab-i Ali Dahiliye Nezareti, Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Ulukışla Emniyet Müfettişliği ‘nin 7 Kasım 1919 tarih ve 223 numaralı yazısının suretidir.
Adana ve civarında Müslümanlara karşı yapılan saldırılar artmaktadır. Daha önce de bildirildiği gibi halkın mal ve canlarını Ermenilerin zulmünden kurtarmak için İslahiye ve Osmaniye taraflarında toplanan Kuvay-ı Milliye’nin buradan uzaklaştırılması için Ermeni askerlerden bir intikam komitesi oluşturulmuştur. Bu askerlere bizzat kumanda etmek için Fransız kumandanlarından Adana Mutasarrıfı Normand gelmiştir. Adana’ya üç-dört saat uzaklıkta bulunan İnnaplı köyünden Hasan Ağa oğlu Hacı Ali, Adana’ya gelirken “çetelerin postası” denilerek Normand tarafından revolverle katledilmiştir. Birçok köyden, ileri gelen Müslümanlar toplanarak Adana’ya sevke dilmiş ve çetelerle berabersiniz denilerek Köprü civarında kurşuna dizilmişlerdir. Bağ ve bahçelerde birçok kişi öldürülmekte, sebepsiz yere il dışına sürülmektedir.
Adana eşrafından Hamir Efendi adında birisi Kuvay-ı Milliye taraftarı denilerek hapsedilmiş, dört bin lira vermezse il dışına sürüleceği söylenmiştir. Ceyhan kazasından İzzet Efendi de aynı şekilde hapsedilerek on bin lira vermezse kurşuna dizileceği söylenmiş ve beş bin lira verdikten sonra hayatını kurtarmıştır.
Antep ve Maraş’a Fransız askeri olarak gönderilen Ermenilerin çarşıda giden Müslüman kadınlarının zorla yüzlerini açmaya ve namuslarına tecavüz etmeğe teşebbüs ettiklerini gören ahalinin silahla savunmaya geçmeleri üzerine asker sevk edilmiştir. Bu civarda bulunan Müslümanların durumu çok kötüdür. Maraş’ta Ermeniler birçok katliam yapmışlardır. Dışarıda ve Adana’da topladıkları Ermeni gençlerini sürekli bu bölgeye sevk etmektedirler.
Trenlerin hepsi tamamen Adana’dan Halep’e kadar asker sevkine hazırlanmıştır. Bugün istasyonda yapılan tebligata göre haftada üç gün olmak üzere Adana ve Konya arasında tren gidip-gelecektir. Bilgilerinize arz olunur.
Bab-i Ali, Hariciye Nezareti, Matbuat Müdiriyet-i Umumiyesi
İngiliz kıtalarının Maraş bölgesini Fransızlara devir ve teslim ettikleri 10 Kasım 1919 tarihine ve ondan sonra da 28 Kasım tarihine kadar söz konusu bölgede hiçbir olay çıkmamıştır. Ancak Fransızların bu işgal sırasında yavaş yavaş hükümet işlerine karışmaları ve zaptiye kuvvetlerini Ermenilere bırakmak için bunlara silah dağıtmaya başlamaları Müslümanların hakaret görmeleri ve öldürülmelerine sebep olmuştur. Olaylar aşağıda anlatıldığı gibi gelişmiştir:
Fransızlar Maraş kalesine Osmanlı sancağı çekilmemesini istemişlerdir. Müslüman ahali de kaleye Osmanlı bayrağı çekmiştir. Bundan dolayı bir olay çıkmamış, Fransızlar kuvvetlerini artırmışlardır. 4 Ocak 1920 tarihinde Maraş’tan İslahiye tarafına giden ve büyük kısmı Ermenilerden oluşan bir Fransız kuvveti Ceceli ve Sarılar köylerini bombalayarak birçok kişiyi şehit etmişlerdir. Ermeniler tarafından Döngel köyünden on iki hane kaldırılmıştır. Fransızlar, Zeytun Nahiyesi Müdürü Hasan Efendi ile Karakol Çavuşu Mustafa Efendi’yi de yanlarında götürmüşlerdir.
21 Ocak 1920 tarihinde Ermenilerin Maraş’ta hükümeti zorla işgal edecekleri haberini yaymaları üzerine çarşı ve pazar tamamen kapanmış, halktan birkaç kişi saldırıya uğramıştır.General Querette’in hükümet işlerine doğrudan doğruya müdahale etmesi ve kendisine gönderilen heyetle belde eşrafı ve mutasarrıfı tutuklaması, bilinen Maraş olaylarına sebep olmuştur. Fransız kisvesi altında Fransız kıtalarına katılan Ermeniler top, tüfek, bomba ve makineli tüfekler kullanarak Müslümanlara hücum etmişlerdir. Doğal olarak Müslümanlar da karşılık vermişler ve 7 Şubat 1920 tarihine kadar şehirde çarpışmalar devam etmiştir.
Yirmi iki gün devam eden korkunç bombardımandan Maraş’ın yarısı yanmış, kalan kısmı da top mermileriyle tahrip edilmiştir. Çarpışmalarda 200’ü aşkın Müslüman ölmüş ve 500’den fazla kişi de yaralanmıştır. Tabii ki çarpışmalara katılan Ermenilerden de ölü ve yaralılar bulunmaktadır. Fransızların çekilmesinden sonra şehirde sükünet tekrar sağlanmıştır. Değişik kilise ve binalarda toplanmış bulunan 1000’i silahlı olmak üzere 8500 Ermeni’nin mal, can ve namusları tamamen korunduğu gibi silahlı olarak çarpışmalara katılan Ermeni komitecileri hükümet sayesinde hiçbir saldırıya uğramamışlardır.Zeytun bölgesinde hiçbir Ermeni’nin burnu bile kanamayıp herkes işi ve gücüyle ilgilenmiştir.
Yukarıda anlatılan olaylar, bizzat şahit olan Amerikalılar aracılığıyla araştırılabilir. Latin Kilisesi Ruhani Reisi Rahip Balcıyan , Ermeni milletinden Çorbacıyan Karabet, Ermeni Murahhassı Haçator, Ermeni Katolik Murahhassı Avadis, Başrahip Kiyadyan ve diğer Ermeni ileri gelenleri tarafından gerek Dahiliye Nezareti’ne ve gerekse Patrikhaneleriyle İtilaf Devletleri temsilcilerine çekilen telgraflarda yukarıdaki açıklamalar doğrulanmakta ve ispat edilmektedir. Büyük bir kararlılık ve güvence ile ilan ederiz ki Mütareke’nin imzalanmasından bugüne kadar memleket içerisinde hiçbir şekilde katliam yapılmadığı gibi adi olaylar dahi daha önceki zamanlara kıyasla en alt seviyeye inmiştir. Ancak bu iddiamızda Adana gibi memleketimizin işgal edilen kısmını bunun dışında tutmak isteriz. Bu bölgede cinayet olayları çok fazladır. Bunun sebebi de bahsedilen bölgedeki güvenlik işlerinin elimizden alınarak silahlandırılmış Ermenilere verilmesidir. Ne yazık ki bu yapılanlar sonucu katledilenler Ermeniler değil, silahı eline alan Ermenilerin karşısında savunmasız kalan Türklerdir.Mesela 11 Aralık l9l9’da Dörtyol’a gelen Fransız müfrezesinin büyük kısmını oluşturan firar yerli Ermeniler bahsedilen yerdeki on iki evi basarak para ve eşyalarını yağmalamışlar ve jandarmalarımızı oradan uzaklaştırmışlardır. 3 Ocak tarihinde hat boyundaki Ermeni askerleri İslahiye, Durak ve Kelebek’te jandarmalarımıza tecavüzde bulunmuşlar, trenle gelip geçen subaylarımızın para ve eşyalarını zorla almışlardır.
Amanos Amele Tabur Kumandanı Yüzbaşı Mustafa Efendi 6 Ocak 1920’de Pozantı’da bir Fransız Ermenisi tarafından katledilmiş, aynı günde Pozantı Buğday Ambarı on yedi Fransız Ermenisi tarafından basılarak yağmalanmıştır. 18 Aralık l9l9’da Katma’da görüşme yapmakla görevli Erkan-ı Harp Binbaşısı Nihad Bey emrindeki on askerle Konya’ya gelirken Toprakkale istasyonunda bu askerlerden İbrahim onbaşı, bir Fransız Ermeni’si tarafından vagona taarruz edilerek hançerle boğazından yaralanmak suretiyle şehit edilmiştir. Aynı trendeki diğer Müslüman yolculara da benzer şekilde saldırında bulunularak, eşya ve paralan gasledilmiştir.18 Aralık 1919’da iki esir askerimizle bir Müslüman bakkal trenden atılmak suretiyle şehit edilmiştir. 6 Aralık 1919’da Ulukışla civarında İlifgin (Katrancı) köyüne gelen Ermeni askerleri köyün erkeklerini yaralayıp kadınların namusuna tecavüz etmişlerdir. Ayrıca Ömerli köyü civarında da yedi Müslüman’ın gözlerini oymuşlardır.18 Şubat günü Konya’dan Adana’ya sevk edilen esir askerlerimiz Pozantı ve Gülek civarında şehit edilmiştir.
Bab-ı Su, Dahiliye Nezareti, Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti
Ulukışla Emniyet Müfettişliği’nden gelen 10 Kasım 1919 tarih ve 224 numaralı yazının suretidir.
1- Adana’da sancak mutasarrıfı Normand’ın yanında tercüman olarak bulunan Beyrutlu Kemal Bey ile Adana Evkaf Müdürü Şefik ve yine Normand nezdinde polis Cemal Beyler hükümet dairesinden çıkarlarken kapıda bulunan nöbetçi Ermeni askeri revolverini kendilerine doğrultarak her üçünü de yaralamıştır. Yaralılardan Tercüman Kemal Bey aldığı yaralardan dolayı ölmüştür. Katil olaydan sonra revolverini kendisine iki kez sıkarak intihar etmiştir.
2- Ceyhan kazası eşrafından Fettah Efendi adında bir Müslüman çetelere yol göstermekle itham edilerek haksız yere kurşuna dizilmiştir.
3- Adana’da eski istasyon civarında, Ermenilerin oturduğu Çarçabuk mahallesi adını taşıyan yerde beş Müslüman kol, boğaz ve göğüslerine büyük çiviler çakılarak öldürülmüştür.
4- Pozantı ve Çiftehan’dan İngilizler askerlerini çektikten sonra Fransızların gönderileceği ve etraftaki Müslüman köylerine saldıracakları daha önce bildirilmişti. Birkaç gün önce Çiftehan’a gelen askerler bir saat uzaklıktaki sekiz- on evden ibaret olan İlifgin köyüne giderek tavuklarını zorla alıp kadınlarını silahla tehdit etmişlerdir. Bu konuda mahalli hükümetçe tahkikat yapılmaktadır.
5- Antep ve Maraş üzerine gönderilen askerler Müslüman ahalinin müdafaası üzerine buraları henüz işgal edememişlerdir. Halep’e gönderilen Fransız kuvvetleri ise halen Katma istasyonunda bulunmakta ve halkın engellemesi yüzünden orada beklemektedir.
Bilgilerinize arz olunur.